Dil, insanın anlatma yetisi çevresinde oluşan anlaşma araçlarının en kullanışlı ve gelişmiş olanıdır. Her-şeyden önce dil, iletişim, anlatma ve anlama aracıdır. İletişim birlikte yaşamanın temelidir. İletişim olmaz­sa insanlar bir araya gelerek toplum oluşturamazlar. Anlaşma olmadan toplumdan söz edilemez. Anlaşmak için de anlatmaya ihtiyaç vardır. Anlaşma, anlatma, iletme bir bütündür.
Doğadaki canlılar kendilerini korumak, varlıklarını sürdürmek için bazı yetenek ve güçlerle donatılmış­tır. Bazılarının "beden gücü. bazılarının görme duyusu, bazılarının koku alma duyusu gelişmiştir. Bazıları çok ürer, bazıları daha hızlı koşar. İnsan da anlaşma yetisiyle donatılmış bir varlıktır. İnsanın her türlü ileti­şimini bu yeti çevresinde düşünmek gerekir.
Dilden önce bazı işaret ve seslerle insanlann kendi aralarında iletişimi sağlayarak anlaşma sağladıkları bilinmektedir. Günümüzde de dil dışında başka araç ve durumlarla anlaşma sağlandığı bilinmektedir. An­cak hiç şüphesiz en gelişmişi ve kullanışlı olanı dille gerçekleştirilen iletişimdir. İletişim, bir bilginin, niyetin, duygunun, düşüncenin göndericiden alıcıya iletilmesidir. İnsanlar arasında iletişimin gerçekleşmesi için gön­dericiyle alıcı arasında ortak bir işaret sisteminin kullanılması gerekir. Her dil, onu konuşan insanlann tari­hî oluş içinde oluşturdukları doğal bir şifre sistemidir. Kendine özgü söyleyiş tonlamaları ve kuralları vardır.
Bütün bu özellikleriyle dil, bir sistem özelliği taşır. Bu sistem; insanların anlaşma, anlama-anlatma ye­teneği çevresinde, birlikte yaşayan insan grupları tarafından oluşturulmaktadır. Her dilin en küçük birimi olan kelime, sesle kavramın kaynaşmasıyla oluşur. Kelime ve kurallar, o dili konuşan insan kitlesinin dün­ya ve insanla ilişkilerine ve oluşturup yaşadıkları kültüre göre şekil kazanır. İnsan grupları bu anlaşma ye­teneği çevresinde bir araya gelerek hem dili oluştururlar hem de o dille deneyimlerini ve birikimlerini ken­dilerinden sonra gelen kuşaklara aktarırlar.
Günümüzde kültür alanı olarak adlandırılan (tinsel tabaka) insanı diğer varlıklardan ayıran her türlü et­kinliğin oluştuğu alan, dille gerçekleşir ve dille ifade edilir. Dil, insanın yaşadığı grup içinde kültürel kişiliği­ni oluşturan öğelerden biridir. Aynı dili konuşan insanlar görünmeyen ama anlaşılan ve sezilen bağlarla bir­birlerine bağlanırlar.
İnsan, iç dünyasını da ana dilinin imkânlarıyla şekillendirir. Çünkü insan; severken, nefret ederken, dü­şünürken kelimeleri kullanır. Onların sağladığı imkânlarla hisseder ve düşünür. İnsan dış dünyayı da dilin imkânlarıyla algılar ve sezer. İçle dış birleşir, iç içe girer ve ayrılmaz bütün olur.
Doğada hiçbir şeyin etiketi yoktur. İnsan, dilinin verdiği imkânlarla onları sezer, algılar ve değerlendi­rir. Dil, kültür taşıyıcısı olarak tarihî ve sosyal olanla iç içedir; onlarla zenginleşerek akışını sürdürür. Onu konuşan her birey de kendi sezgi, izlenim, duygu ve düşüncelerini dille ifade eder. Dili kendi bireyselliğiyle zenginleştirir.
Bütün bunlar dilin, o dili konuşan toplumun kültürünü oluşturan ve ifade eden bir araç olduğunu orta­ya koyar. Kültür-dil ilişkisi tek yönlü değil çift yönlü bir ilişkidir. Doğal dil, kültür alanının benimsediği, üze­rine durduğu, tartışıp zevk, değer ve anlayışa göre yeni öge ve söyleyişlerle zenginleşerek varlığını sürdü­rür. Kişilerin zevk ve anlayışlarını belirlemelerinde dilin rolü vardır. Dili olmayan varlıkların düşünceleri ge­lişmez. İnsan düşüncesi, duygusu, sezgisi ve hayali dilin dünyasında oluşur ve zenginleşir. Ayrıntıları ifade edemeyen, renkleri birbirinden ayıramayan bir insanın dili zengin ve renkli olamaz.
İnsan günlük ihtiyaçlarını dille karşılar. Burada doğal dilin imkânlannı kullanır. Bilimsel eserlerde dil, kesin olanı ifade edecek bir yapı ve söyleyiş kazanır. Felsefe metinlerinde de düşünceyi dile getiren kav­ramlar ön plana çıkar. Dil, dille ilgili metinlerde de başka işlev yüklenir. Dil, iletişimde yüklendiği işleve gö re anlam ve ses değeri kazanır. İletişim tablosunda gönderici-alıcı, gönderge, bağlam, kanal, ileti bulunmak­tadır. İletişimde "gönderge" ön plandaysa dil de göndergesel işlevde kullanılır. Göndericinin iletiye katılı­mıyla ifade farklı boyut kazanır. Gönderge. göndericinin duygularıyla, heyecanlarıyla ve coşkularıyla birlik­te tanıtılır.
İleteşimin amacı, alıcıyı uyarmak, onu harekete geçirmek ise ileti bu amaca göre düzenlenir. Bazen de ileti kanalını kontrol etme ihtiyacı duyulur. Dil ve dil kuralları üzerinde konuşurken dil ötesi bir dil kullanı-ır. Dil şiirsel işlevde de kullanılır. Bu işlevinde ileti, dil göstergelerini sergiler, öne çıkarır. Kurmaca metin­lerde dil bu işleviyle kullanılır. Aynı metinde dilin bir iki işlevinin birlikte kullanıldığı görülür.
Dilin işlevleriyle kültürle ve düşünceyle ilişkisini birlikte düşünmek yararlıdır. Her bağlamda işlevler ay­nı kalmak üzere kültür ve düşünceden kaynaklanan bir derecelenmenin varlığı hissedilir. Bütün bunlar da dilin biyopsişik varlık olan bir canlıyı;
- Anlayan,
- Yaşama düzenini kendisi kuran,
- Algılayan, duyan, düşünen, hisseden, sezen ve bunların bilincinde olan,
- Değerleri duyan geliştiren,
- Kendisinden öncekileri anlayan, yorumlayan,
- Farklı biçimlerde ifade eden, her an geliştirip zenginleştiren bir varlık hâline getiren bir imkân ve araç
olduğunu ortaya koymaktadır.
Dil insanın kimliğidir. Dilin hayatımızdaki yeri ve değeri "dil-düşünce", "dil-toplum", "dil ve gerçekli-lik" söz gruplarında dile getirilen ilişkiler çevresinde ele alınabilir. Bu konuda Berke Vardar'ın "Dil Olgusu­na Genel Bir Bakışı" başlıklı yazısından bazı bölümler aşağıya alınmıştır.
Dil ve Düşünce
Dil, düşünme eylemi ve düşünce açısından ele alındığında insanı insan yapan her şeyin büyük ölçüde dilde yer aldığı ya da dile yansıdığı görülür. Gerçekten de, dil bireyin bilincini oluşturan, ben­liğini biçimlendiren temeldir; bilincin köklerine, bilinçaltının derinliklerine uzanan başlıca insansal işlevdir. Düşünce, us, bilgi, buluş insansal anlamda ancak dille olanak kazanır. Düşünsel-ruhsal olu­şum etkeni olan dil, dünyayı anlığımızın egemenliği altına sokan temel araçtır, başlıca anlatım yön­temidir. İnsan yaşamının tüm görünümleriyle de iç içedir: İnsanın hem içindedir, hem dışında; hem özneldir, hem nesnel. Somut uyaranlar düzlemini ancak onun aracılığıyla aşabilir insanoğlu. Günde­lik gereksinimlerin birincil düzeyi de onun alanıdır, kimi sanatsal yaratım etkinliklerinin yüce katla­rı da. İnsan, nesnelerin varlığını ancak onları adlandırarak kavrayabilimştir. Dünya, ancak düşünce düzlemine aktarılarak "bilgi konusu olduğunda bir karışıklıklar bütünü olmaktan çıkar. Çünkü bilgi, her nesneyi içinde boğulduğu yığından çekip çıkararak bu karışık bütüne düzen getirir, onu anlaşılır kılar. Görüldüğü gibi düşünce dille bütünleşerek görevini yapabilir. Çünkü "dil basit bir yardımcı de­ğil, düşüncenin vazgeçilmez ortağıdır." Düşüncenin, tüm boyutlarına ulaşabilmesi için dil gereklidir; kendisine belli bir biçim verecek anlatım kalıbı bulunmayan yerde düşünce de gelişemez.Berke Vardar Dilbilim Temel Kavram ve İlkeleri